Depremi önceden tespit etme çalışmaları
Bilim adamları depremi önceden tahmin etmek için yeni yöntemler icat etmekteler. Yer altındaki suya yerleştirilen ve kimyasal sıvı içeren uzun metal çubuklar depremi bize altı ay önceden haber veriyorlar. 2010 Haiti depreminde olduğu gibi büyük depremler yüz binlerce insanın canı almaktadır ve önceden tahmin edilemeyen tek doğa faciası budur. Bazı uzmanlar depremlerin zamanını ve hangi ölçekte olacağına dair bazı tahinlerde bulunuyorlar. Önceleri bilim adamları depremden önce bazı hayvanların anormal davranışta bulunduklarını yada depremi doğal gaz kaçaklarından tahmin etmenin mümkün olduğunu ileri sürmekteler, tabii ki bunların kanıtlanması mümkün değildir.
Kuzey İzlanda da jeologlar 2012 ve 2013 teki büyük ölçekli depremlerde yeraltı sularının kimyasal yapısında büyük ölçüde yükselmeler olduğunu yaptıkları haftalık kimyasal su analizleri ile saptadılar. Bu iki depremin ikisi de büyük ölçekliydi ( beşin üstünde) ve analizi yapılan merkeze uzaklığı ise 47 mildir.
Biz bu sonuçlara dayanarak depremi önceden tahmin ederiz demiyoruz fakat emin olduğumuz bir konu var oda deprem öncesi yeraltı sularının kimyasal yapısı oldukça fazla bir şekilde yükselmekte. Verdiğimiz bu yorum İsveç’deki Stockholm Üniversitesi Profesörü Alasdair Skelton’a aittir, Kendisi deprem öncesi kayaların değişime uğradığını ve yeraltı sularının kimyasal yapısının çok üst düzeye çıktığını belirtmektedir.
Yeraltı suyunun kimyasal yapısı muhteşem bir şekilde çok üst seviyeye çıkmakta ve buda çok önemli bir buluştur ve bu durum her iki bahsettiğimiz depremde kendini göstermiştir. Her iki depremde bu aynı olay yaşanmıştır diyen Prf. Skelton bunun çok önemli ve göz ardı edilemeyeceğini belirtmektedir. Bunun kesinliğini ise yüz binde bir olarak belirtmektedir. Bu konuda daha önceki en sağlam gözlemimiz ise 6400 kişinin öldüğü Japonya -Kobe depreminden önce yapılmıştır. Deprem öncesinde yer altından alınan su örneği ile deprem sonrası suyun analizi ve karşılaştırması yapılmıştır. Deprem öncesi alınan suyun kimyasal yapısı çok farklı olmakla birlikte ne yazık ki o zamanın teknolojisiyle bu tatmin edici seviyede kanıtlanamadı. Yer altı suyunun kimyasal yapısı kayaların sürtüşme ve parçalanmasıyla meydana gelen bir etkileşimdir-yani sallanan kayalar suyun kimyasal yapısını oldukça üst seviyeye çıkartıyor ve bizde bunu yer altına yerleştirdiğimiz uzun metal çubuklarla önceden tespit ediyoruz.
Prf. Skelton bundan sonraki aşamanın ise, bu kimyasal yapının tam olarak nasıl yükseldiğini anlamak ve bunun dünyanın diğer ülkelerinde tespit edilmesi yönünde bir çalışma içinde olduklarını belirtmektedir. İzlanda’da ki kaya parçası sadece tek tiptir yani basalt değimiz yapıdadır – dünyanın diğer kıtalarındaki kaya yapıları ise değişik olduklarından onların verdikleri reaksiyonlar farklı olabilecektir, bunu anlamak zorundayız.
Bu yeni gelişmeler diğer jeologlar tarafından da yakından izlenmekte ve takdir edilmektedir. İnsanlık tarihi için çok önemli bir gelişme olduğu için bu konunun daha sağlam bir araştırma sonuçları ile belgelenmesi gerekir.
İskoçya’daki Edinbura Üniversitesi Profesörü IAN MARTIN bu konunun çok iyi araştırılması gerektiğini ve bu kimyasal yapıya etki eden faktörlerin ve özellikle yerin altındaki magma tabakasının bu kimyasal yapıya nasıl etki ettiğinin araştırılmasını belirtmiştir. Depremleri önceden tahmin edebilmek için tüm olaslııkların gereğince araştırılmasını ve jeofiziksel ve jeokimyasal değerler devamlı olarak ortama bağlı olarak değişkenlik göstermektedir demiştir. Bunların tamamen kanıtlanması gerekir demiştir ve siz deprem olduktan sonra biz bunu yaptık da depremi önceden tahmin ettik lafı sanki at yarışlarındaki kazanan atı da zaten biz önceden o atı tahmin ediyorduk gibi bir benzetmedir. Depremleri önceden tahmin etmek ve halkı zamanında uyarmak yani halkın tahliyesini sağlamak günümüz dünyasında başarılması en zor olan bir prosestir.